talha bin ubeydullah
Hz. Talha r.a. neyi varsa her şeyini Allah yoluna vermiş, bundan dolayı da defaatle Rasûlullah’ın (s.a.v.) övgüsüne mazhar olmuştur.
مَنْ يَنْظُرُ إِلَى شَهِيدٍ يَمْشِي عَلَى وَجْهِ الْأَرْضِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى طَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللهِ
“Yeryüzünde yaşayan bir şehîd görmek isteyen, Talha b. Ubeydullah’a baksın!” (Tirmizi)
Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr. Künyesi, Ebu Muhammed’dir.
Annesi, Sa‘be bint Abdullah b. İmâd’dır. Ebu Bekir’in mensubu olduğu Teymoğulları kabilesindendir. Bi’setten 20 yıl önce Mekke’de doğdu.
İslâm’a giren ilk sekiz kişiden ve Hz. Ebu Bekir aracılığıyla müslüman olan kişilerden biridir.
Ayrıca, halife seçimini gerçekleştirmeleri için oluşturulan altı kişilik Ashab-ı şurâ arasında yer almış meşhur bir sahabedir. Ayrıca Talha, Peygamber Efendimizin bacanağıydı.
İslam’a Girişi
Talha b. Ubeydullah, ticaret için Busra panayırında bulunduğu bir sırada, oradaki bir manastırın rahibi: “Sorun bakayım, bu panayır halkı arasında, Harem’den gelen kimse var mı?” diye seslenir. Talha da: “Evet var! Ben Mekke halkındanım” diye cevap verir. Bunun üzerine rahip: “Ahmed zuhur etti mi?” diye sorar. Talha: “Ahmed de kim?” der. Rahip: “Abdullah b. Abdülmuttalib’in oğludur. O’nun çıkması yaklaşmıştır. O, peygamberlerin sonuncusudur. Haremden çıkarılacak; hurmalık, taşlık ve çorak bir yere hicret edecektir. Sakın O’nu kaçırma” der. (Hâkim, Müstedrek, III, 416)
Rahibin söyledikleri Talha’nın kalbine yer eder. Mekke’ye döner dönmez yakında herhangi bir olayın meydana gelip gelmediğini sorar. Abdullah’ın oğlu Muhammedü’l-Emîn’in peygamberliğini ilan etmiş olduğunu ve Ebu Bekir’in de O’na tabi olduğunu öğrenir. Hemen eskiden beri dostu olan Ebu Bekir’in yanına vararak rahibin anlattıklarını ona aktarır. Ebu Bekir “haydi Muhammed’e gidelim, bunları ona da anlat” der ve ikisi birlikte Rasûlullah’a (s.a.v.) giderler. Talha Busra’da olanları Hz. Peygamber’e anlatınca Efendimiz gülümser ve Talha oracıkta müslüman olur.
Eziyete Maruz Kalması
Birçok müslüman gibi, Talha b. Ubeydullah da İslam’a girdikten sonra müşriklerin eziyetlerine maruz kalmış, ama yolundan dönmemiştir. İslam’ın azılı düşmanlarından Nevfel b. Huveylid, Talha’nın müslüman olduğunu duyunca, Ebu Bekir’le onu bir iple birbirlerine bağlamış, uzun süre iplerini çözmemiş, Teymoğulları da bu duruma seyirci kalmışlardır.
Talha ile Zübeyr müslüman olunca, Resûlullah (s.a.v.) onları kardeş ilan etti.
Mesut bin Hırâş, Hz. Talha’nın Mekke’deki günlerinde iman yolundaki sadakatini şöyle anlatır:
“Ben Safa ile Merve arasında dolaşırken kalabalık bir grup insanın, bana doğru geldiklerin gördüm. Kenara çekildim ve gelenlerin kimler olduklarını görmek için beklemeye başladım. Baktım ki en önde elleri boynuna bağlanmış bir genç ve arkasında ellerindeki kamçılarla o gence vuran adamlar var. En arkada ise yaşlı bir kadın, o da eli kamçılı adamlara sürekli adamlar yağdırıyor. Onlara gence sürekli vurmaları için emirler veriyordu. Çok merak ettim, kendi kendime dedim ki kim bunlar bu genç nasıl bir suç işlemiş ki böyle bir cezayı hak etmiş olabilir. Etraftaki insanlara sorduğumda dediler ki ;” Bu genç Talha bin Ubeydullah’tır.” “Ona kırbaçlar vuranlar kimlerdir?” diye sordum. Onlar Teymoğulları mensuplarıdır. Talha’nın kardeşleri, amcaları, dayıları ve akrabalarıdır. Dediler. Bende tekrar sordum: “Peki şu bağırıp çağıran kadın kimdir?” Dediler ki: “O da Talha’nın annesi Sa’be binti Hadrami’dir.” “ Peki, ne istiyorlar akrabaları Talha’dan?” diye sordum. “Talha babalarının dininde yüz çevirip, Muhammed’in dinine tabi olmuş, akrabaları da ona işkence ederek, onu yeniden atalarının dinine çevirmeye çalışıyorlar” diye cevap verdiler. Ardından bir müddet bu genci takip ettim. Akrabaları ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar o gencin ağzından çıkan tek cümle şuydu: “İsterseniz beni öldürün, ama ben asla dinimden dönmeyeceğim!”
Allah Rasulü (s.a.v.) Medine’ye varır varmaz çok ciddi bir istihbarat ağı kurdu. O biliyordu ki Allah’ın değişmez yasaları vardı. Sünnetullah’ı vardı. Allah ancak o yasalara göre hareket ederdi. O yasaların en başında gelen ilki ise şu idi: Önce siz bir beşer olarak, bir kul olarak elimizdeki tüm imkânları kullanarak Allah yolunda bir şeyler yapın. Gücünüzün sınırlarını zorlayarak bazı güzellikler ortaya koyun. Siz size düşeni yapın ki Allah’ın rahmet ve yardımı üzerinize yağsın.
-Siz bir Musa olun Firavunun saraylarını zorlayın, göreceksiniz ki Allah Kızıldeniz’i size yol yapacaktır.
-Siz bir Nuh olun, dağın tepesinde suyun denizin olmadığı bir mekânda tahtalara çivi çakın göreceksiniz ki Allah denizi ayağınıza getirecektir.
-Siz bir İbrahim olun. Büyük bir teslimiyetle, suyu, yeşili, insanı olmayan bir vadiye eşinizi ve İsmail’inizi bırakın göreceksiniz ki Allah orayı yeşertecek, gönülleri oraların sevgisiyle dolduracak; bitmez tükenmez bir su olan zemzemi ayağınıza getirecektir.
-Siz bir İbrahim olun ve Nemrud’un ateşinin içerisine “Allah” deyip atlayın. Göreceksiniz ki ateş size serin ve selamet olacaktır.
-Siz İsmail olun ve Allah yoluna kurban olmak için baba İbrahim’in elindeki keskin bıçağın önüne kesilmek için boyun uzatın, göreceksiniz ki bıçak size dost olacak sizi kesmeyecek ve yerine semadan kurbanlar süzülüp gelecek.
Bugün semaya kalkan eller eğer boş dönüyorsa, eğer bugün dualar icabetsiz kalıyorsa bilmemiz gerekiyor ki halen biz gücümüzün sonuna gelmedik. Halen bir Nuh gibi ben mağlup oldum diye feryat edecek boyuta gelmedik. Bugün bizlerin Risalet davası uğrunda verdiğimiz mücadelelerde, bıçak kemiğe dayanmadı. Yapacak çok şey var ve ne yazık ki biz daha hiçbir şey yapmadık.
Hayber’de Hz. Ali ile birlikte yiğitçe çarpışmıştı.
Mekke’nin fethi için düzülen 10.000 kişilik ordunun içerisinde Talha da bulunmuştu.
Zorlu cephe Huneyn ’de İslam ordusunun bozulduğu sırada Hz. Abbas ile birlikte Rasûlullah’ın yanı başında bulunmuş ve kahramanca efendiler efendisini müdafaa etmişti. Huneyn dönüşünde konaklama yerlerinden birinde bulunan Numan kuyusunu satın alıp yolculara vakfetti ayrıca birkaç deve kesip Müslümanlara ikramda bulundu. Resûlullah ona “Talhatu’l-Feyyâd/Bereketli Talha” ismini verdi.
Tebük savaşı için hazırlanan orduya yaptığı çuval dolusu yardım sonucunda Resûlullah bu defa ona “Talhatu’l-Cûd/Cömert Talha” ismini vermişti.
Savaşları
Talha, Bedir savaşı öncesi Hz. Peygamber tarafından, Saîd b. Zeyd ile birlikte Kureyş kervanını takip edip bilgi toplamak için görevlendirilmişti. Ebu Süfyan tehlikeye sezmiş ve kervanın beklenenden farklı bir yoldan götürmüş ayrıca Mekkelilere de haber salmıştı. Müşrik ordusu ile Müslümanlar Bedir kuyularının yakınında karşılaşmış ve o gün olanlar olmuştu.
İki süvari bu savaştan habersiz Bedir’den dönen İslam ordusuna kavuşmuş, olanları orada öğrenmişlerdi. Bedir’e bizzat iştirak etmemelerine rağmen Resûlullah (s.a.v.) her ikisine de ganimetten pay vermiştir. Zira bu sırada Kureyş kervanı hakkında bilgi toplamak üzere görev başında bulunuyorlardı.
“Uhud Talha’nın günüydü” demiştir Ebu Bekir.
Yine bu tablolardan birinde; müşrikler, Rasûlullah’ın(s.a.v.) bulunduğu yeri ok yağmuruna tutmuşlardı. Hz. Talha kendini, Allah Rasûlü’nün (asm) üzerine atmış, ona canlı kalkan olmuş: “Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah! Sakın başını kaldırma yoksa sana ok isabet eder” diyordu.
Hz. Talha ra kendine isabet eden oklara aldırış etmeden, Uhud’da melekleri bile imrendirecek bir kahramanlıkla mücadele ediyor ve tüm iman sahiplerine örnek olacak şu sözü haykırıyordu:
“Nahruke nahri, demuke demi Ya Rasûlallah!/ canım canına, kanım kanına feda olsun ya Rasulallah”
Bir ara oklar durunca, Talha gittiklerini zannetti. Rasûlullah’ın (s.a.v.) üzerinden kalktı ama yürüyecek hali kalmamıştı. Her tarafından kanlar boşalıyordu. Müşriklerden biri, Rasûlullah’ı(s.a.v.) o halde görünce şimdi işini bitiririm diyerek ona doğru bir ok attı. Talha Rasûlullah’a (s.a.v.) doğru gelen oku görünce sağ elini oku engellemek için Rasûlullah’ın (s.a.v.) önüne siper etti. Ok Talha’nın sağ eline saplandı ve elini paramparça etti. İşaret parmağı dışında tüm parmaklarını kaybetti. Talha son darbeyle Uhud ’un tepesinde Rasûlullah’ın (s.a.v.) önünde yıkıldı, aşırı kan kaybından bayılmıştı. Rasûlullah Talha’nın düştüğünü görünce ; “Koş ey ebu Bekir! Koş kardeşin Talha’ya sahip çık .” diye seslendi. Ebu Bekir Talha’nın uyanmasını sağladığında Talha gözünü açar açmaz söylediği söz şu oldu; “Keyfe Rasulillah?/Allah Rasulü nasıl?”
-Rasûlullah (s.a.v) ne zaman Uhud’u hatırlasa Uhud’da iki aziz dostu anmayı unutmaz Zübeyr ve Talha’nın kahramanlıklarını anmayı unutmaz ve arkasında şu büyük müjdeyi hem onlara, hemde başkalarına duyururdu : “Talha ile Zübeyr benim cennette komşularımdır.” (Tirmizi)
Talha, Hendek’te bulunmuş, Hudeybiye’de o ağacın altında Rasûlullah’a bey’at eden 1400 kişinin arasında yerini almıştı.
Uhud ‘un üzerinden birkaç sene geçmiştir. Allah Rasulü (s.a.v.) mescitte bir hutbe irat etmektedir. Hutbenin bir yerinde Ahzap suresinin 23. ayetini okudu. “Müminlerden öyle erler, yiğitler vardır ki Allah’ a verdikleri ahdin üzerinde sabitkadem olarak dururlar. Onlardan kimi sözünü ve ahdini yerine getirmiş ve hayatını imanına şahit kılarak Allah yolunda öldürülmüşlerdir. Kimi ise sırasını beklemektedir. Onlar verdikleri söze riayet ederek her an bu sözün üzerindedirler.” Mescitte bulunanlardan biri ayağa kalktı ve şöyle dedi; “Ya Rasulallah! Ayetin “Onlardan bir kısmı sözlerini yerine getirip şehit olduklarını anladık ki bunlar Allah yolunda şehit olanlardır. Peki ya ‘sözlerini değiştirmeden bekleyenler’ kimler? Buna örnek verebilir misin?” Rasulallah (s.a.v.) bu soruya hemen cevap vermedi, soru sahibi sahabe belki anlaşılmamış diye sorusunu tekrarladı, Rasulallah yine cevap vermedi. Gözleriyle cemaati süzdü, sanki birilerini arıyordu ama hiçbir şey söylemeden minberden aşağıya indi. Kapıya doğru yürüdü tam kapıya varacakken karşısına o gün için yemyeşil elbise giymiş Talha bin Ubeydullah çıktı. Allah Rasulü (s.a.v.) Talha’yı görünce tebessüm etti, cemaate döndü ve dedi ki; “İşte! Bana sorulan sorunun cevabı. Şu yeşil elbise giymiş insana bakın. İşte o Allah yolunda şehadeti isteyip ve o yolda verdiği ahdi değiştirmeden duran birisidir.” Sonra Rasûlullah (s.a.v.) Hz. Talha hakkında bir müjde daha verdi. Öyle bir müjdeydi ki mescitte bulunan herkes, Talha’nın yerinde olmak istedi. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki : “Yeryüzünde yaşayan bir şehit görmek isteyen Talha bin Ubeydullah’a baksın.” (Tirmizi,3739; Hâkim, Müstedrek)
Talha bin Ubeydullah ticaretle meşgul olsa da asla Allah yolundaki mücadeleden geri kalmamıştır. O bir taraftan ticaret yaparken diğer taraftan ne zaman Bilal’in “Hayya el-cihad/Haydi cihada” sözünü duymuşsa lebbeyk diyerek icabet etmiştir
.
Medine Günleri: Talha ticaret için çıktığı yolculuktan dönüyordu. Medine-i Münevvere ’ye uğramıştı. Allah Rasûlü’nün de Medine’ye göçtüğünü görünce orada kalmış artık Mekke’ye geçmemişti.
Resûlullah Medine’de, Talha ile Übey b. Ka‘b’ı kardeş ilan etmişti.
Rasûlullah(s.a.v.), Medine’ye geldiğinde tüm malını, sermayesini kendi yanında kalma adına harcayan Talha’ya Talhatu’l-Hayr demişti.
Uhud’da gösterdiği fedakârlıklara karşı, cenneti müjdelemiş Şehidu’l-Hayr demişti.
Şimdi de Numan kuyusunu satın alıp vakfetmesine o kadar sevinmiş ve memnun olmuştu ki, Talhatu’l-Feyyad demişti. (Kandahlevi, Hayatu’s-sahabe c.2)
Feyyad; feyzi, bereketi çok olan bol bol feyizlerde bulunan demekti. Hani demiştik ya Talha akasya ağacı demektir diye.. Talha işte böyle hayatı boyunca ismine uygun olarak neyi varsa vermekten çekinmiyor; verince azalır, biter korkusuna kapılmıyor, şahsiyetin anahtarı olan cömertliği insanlığın faydasına sunuyordu. Ne zaman bir misafir gelse Allah Rasulü (s.a.v.) mescitte misafirimizi kim ağırlayacak diye seslense hep aynı ses Rasûlullah’ın (s.a.v.) çağrısına icabet ediyor, ben ya Rasulallah deyip misafirini evine götürüyordu.
Halifeler Dönemi
Rasûlullah’ın refik-i Ala’ya yükselmesinden sonra Ebu Bekir’e mescitte bey’at edenlerin ilklerinden oldu. Karışık günlerde halifenin danıştığı en yakın arkadaşların birisi de Talha idi.
Hz. Ömer’e bey’at edenlerin başında Talha geliyordu. On buçuk yıllık Ömer’in adaletli günlerinde Talha yine önemli roller üstlendi. Kendinden sonra halife olacak kişiyi seçmek için Hz. Ömer tarafından belirlenen altı kişilik istişare heyeti içinde Talha da vardı.
Hz. Osman’ın hilafeti kabul etmiş ve ilk altı yıllık izzet günlerinde Talha üzerine düşeni yaptı. Karışıklıkların baş gösterdiği ikinci altı yılda ise fitnelerden uzak durdu, yoğun olarak ticaretle uğraştı.
Hz. Osman’ın şehîd edilmesinden sonra, müslümanların büyük bir kısmının Hz. Ali’ye bey’at ettiğini biliyoruz. Bu bey’atte bulunanlardan biri de Talha b. Ubeydullah’tır. Ancak, bey’atten kısa bir süre sonra, Talha ile Zübeyr b. Avvam’ın, Hz. Ali’ye karşı çıkan Hz. Âişe’nin yanında yer aldılar. Neticede Zübeyr, Hz. Ali’ye karşı çıktığına pişman olarak savaş meydanını terk etti. Talha ise orada kalmıştı. Mervan b. Hakem bir fırsatı bulup elindeki zehir mızrağı Talha’ya doğru savurdu. Mızrak büyük sahabînin ayağına isabet etmişti. Bunun üzerine zorlukla atına binip oradan uzaklaştı. Şehadet onu dönüş yolunda yakalamıştı.
Hz. Ali Talha’nın yol üzerinde yaralı şekilde yattığını öğrenince yanına oğlu Hasan’ı alarak oraya doğru gitti. Talha’nın başına geldiklerinde o çoktan ruhunu teslim etmişti. Hz. Ali Talha’nın başını göğsüne bastırarak uzun müddet ağladı. Sonra da oğluna dönüp şunları söyledi:
“Bunu göreceğime, otuz sene önce ölmüş olmayı arzu ederdim.” (Hâkim, Müstedrek, III, 420)
Talha b. Ubeydullah Cemel günü hicri 36 yılında Mervan b. Hakem tarafından Basra yakınlarında şehit edildi.
Vefat ettiği zaman 64 yaşlarındaydı.
Cennette Benim Komşularım
عَنْ عَلِيَّ بْنَ أَبِي طَالِبٍ قَالَ: سَمِعَتْ أُذُنِي مِنْ فِي رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يَقُولُ: «طَلْحَةُ وَالزُّبَيْرُ جَارَايَ فِي الجَنَّةِ»
Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) şöyle dedi: Ben, Rasûlullah’ın (s.a.v) ağzından kulaklarımla duydum şöyle buyurdu: “Talha ve Zübeyir cennette benim komşularımdır”. (Tirmizî, Menâkıb, 22)
Sözünde Durursa Kurtulur!
6- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ عَمِّهِ عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ سَمِعَ طَلْحَةَ بْنَ عُبَيْدِ اللَّهِ يَقُولُ: جَاءَ أَعْرَابِىٌّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! مَا الإِسْلاَمُ؟ قَالَ: « خَمْسُ صَلَوَاتٍ فِى يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ». قَالَ: هَلْ عَلَىَّ غَيْرُهُنَّ؟ قَالَ: « لاَ ». وَسَأَلَهُ عَنِ الصَّوْمِ فَقَالَ: « صِيَامُ رَمَضَانَ ». قَالَ: هَلْ عَلَىَّ غَيْرُهُ؟ قَالَ: « لاَ ». قَالَ: وَذَكَرَ الزَّكَاةَ. قَالَ: هَلْ عَلَىَّ غَيْرُهَا؟ قَالَ: « لاَ ». قَالَ: وَاللَّهِ لاَ أَزِيدُ عَلَيْهِنَّ وَلاَ أَنْقُصُ مِنْهُنَّ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « قَدْ أَفْلَحَ إِنْ صَدَقَ ».
Talha b. Ubeydullah (r.a.) anlatıyor: Bedevinin biri Rasûlullah’a (s.a.v) geldi ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! İslam nedir?” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v): “Günde beş vakit namaz kılmandır” karşılığını verdi. Bedevi: “Kılmam gereken başka namaz var mı?” diye sorunca, Allah Rasûlü (s.a.v): “Hayır” dedi. Bedevi tutması gereken orucu sorunca, Hz. Peygamber (s.a.v): “Ramazan orucunu tutman gerekir” buyurdu. Adam: “Tutmam gereken başka oruç var mı?” diye sorunca, Resûlullah (s.a.v): “Hayır” dedi. Bedevi zekâtı sorunca Allah Rasûlü (s.a.v) vermesi gereken zekâtı ona söyledi. Adam: “Vermem gereken başka bir şey var mı?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.v): “Hayır”dedi. Bedevi: “Vallahi bunların ne fazlasını yaparım, ne de eksiğini” deyince, Resûlullah (s.a.v): “Şayet dediğini aynen yaparsa kurtulur” buyurdu. [Sahih] Müsned, I, 162. Ayrıca bk. Buhârî, 2678; Müslim, XI, 8; Ebu Davud, 391; Nesâî, I, 226; Mâlik, Muvatta, I, 188, 189 (Tercüme, I, 179)

